Çocuklarımızı nasıl yetiştiriyoruz. Bunu düşünmeden önce kendi çocukluğumuzu düşünelim. Bizi çocukken en çok ne mutlu ederdi. Çok fazla oyuncaklarımız yoktu, her mahallede oyun parkı yoktu, evimizin bahçesinde seksek oynardık mutlu olurduk, annemizin diktiği bez bebeği ayağımızda sallar mutlu olurduk. Çamur ile oyun hamuru gibi oynardık mutluyduk. Erkek çocukları bilye, atari oynarlardı, akşam ödevimizi yapıp rahat bir şekilde uyurduk. Tek derdimiz defter kaplamak, etiket yapıştırmak, çarpım tablosu ezberlemekti.
Zorunlu ders, seçmeli ders gibi ayrımlar yoktu. Din Kültürü ve Ahlak bilgisi dersinde sadece dini bilgiler değil nasıl ahlaklı, iyi, hoşgörülü insan olunur onu öğrenirdik.
Biz böyle yetiştirildik peki ya çocuklarımız bunu hak etmiyor mu? Allah'ın emaneti olan yavrularımıza böylemi bakıyoruz.
Ahlaksız ve kötü niyetli insanların para hırsı yüzünden çocuklarımız ailesini yitirmenin, evsiz kalmanın, geceleri korkudan uyuyamamanın ne olduğunu öğrendiler.
Geleceğimiz çocuklarımız o kötü günleri asla unutmayacaklar. Onların geleceği, umutları, hayalleri enkaz altında kaldı. Toprağa verdiğimiz çocuklardan bahsetmeye yüreğim dayanmıyor.
Bizler en fazla iki katlı bahçeli evlerde büyüdük de neden onları beton binalara soktuk. Cevap çok net para, daha fazla para kazanmak için geleceğimizi yok ettik.
Depremi birincil derece yaşayan çocuklar ağır Travma geçirecekler. Gördükleri ve duydukları sebebiyle ikincil travma yaşayan çocuklarda da aynı travma belirtileri gösterecek. Bu Travmanın etkisi yıllar sonra çıkacak belki ve bu çocuklar ileride anne, baba olup gelecek nesilleri yetiştirecek. Geleceğimizin insanı korkak, ürkek ve güvensiz olacak.
Hadi buyurun elinize sağlık evet üst üste dayanıksız binalar inşaa ettiniz, ince kolonlara yüksek binaların yükünü verdiniz sonuç ne oldu gördük. Biz çocuklarımıza darbeyi yaşattık, patlamaları, bombalı saldırıları yaşattık. Pandemi var dedik eve hapsettik. Ekonomik kriz var dedik. Sel felaketi, deprem, orman yangınları görmemeleri gereken her şeyi yaşattık.
Çok fazla yük verdik çocuklarımıza o incecik bedenler bu ağır yükü nasıl taşıyacaklar.
Çocuklarımız mutsuz, umutsuz onların geleceği bizim elimizde daha bilinçli bir toplum olmak zorundayız. Bilinçli derken YGS ÖSS gibi çocukların yarış atı gibi koşturulduğu sınavlara hazırlamak değil. Onları öncelikli olarak yaşadıkları bu kötü günlerin, kötü hatıraların yükünü almak olmalı. Psikolojik destek almaları şart. Resim, müzik, spor ve el sanatları ile uğraşmaları gerekir. Hayal güçleri, umutları yeniden canlansın. Bir şeyler üreterek öz güvenleri gelişsin ve geleceğimiz kurtulsun.
Bizler her gün "Andımızı" okuyarak derse başlayan nesilleriz Türküm, doğruyum, çalışkanım dedikten sonra "İlkem küçüklerimi korumak" diyerek and içen bir toplumuz.
Ne de güzel yazmış Nazım Hikmet Ran Dünya'yı çocuklara verelim
Bir günlük de olsa öğrensin Dünya arkadaşlığı...
Dünyayı' verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
Dünya' yı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
Dünya'yı çocuklara verelim
Bir günlük de olsa öğrensin Dünya arkadaşlığı
Çocuklar Dünya'yı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler.
Nazım Hikmet Ran
Doğru söze ne denir. Çok haklısınız zamana yenildik. İçinde bulunduğumuz çağa ayak uydurma çabasına düştük hepimiz. Kaleminize sağlık. Çok güzel bir konuya değinmisiniz.